Empati karşı tarafın duygularını anlamak, kendini onun yerine koyarak ne hissettiğini anlamaya çalışmak la ilgili çok kullanılan psikoloji bilimine yakın bir kavramdır. Dil bilimi köken olarak Yunancadan gelir. Karşısındakinin içini hissetmek kelime anlamından türemiştir. Karşısındakinin içini hissetmek: Davranışlarının altındaki motivasyonu bilmek. Acısını, neşesini, hüznünü, umudunu, sevincini anlayabilmek , anlamak istemektir.
Sorunlar yaşandığında ya da birine kızdığımızda aslında onun içindekileri anlayabilirsek hangi nedenden dolayı o davranışı yapabildiğini yada yaptığını bilirsek daha hoşgörülü davranabiliriz.
Hz Musa takipçilerine ‘Öldürmeyeceksin’ demiş. Hz. İsa ise ‘Ben sana öldürmeyeceksin demiyorum. Aklından bile geçirmeyeceksin diyorum’ demiş. Bu mealde, bu bakış açısı; kızdığında daha hoş görülü olmak değil; kızgınlık durumuna gelmeden önceki süreçtir. Kızmamaktır. Ya da daha az kızmaktır. Empati yeteneğinin güçlü olmasıyla, kendi dışındaki insanların, davranışlarının altındaki neden bilindiğinde, içi hissedildiğinde davranış ve düşünceleri hoşuna gitmese bile; yargılamak ve kızmak yerine, daha hoşgörülü olmayı oluşturur.
Empati kurma yeteneği, insanın beyin hücrelerinin ve doğasının bir parçasıdır. Duygusal Zeka kitabında Goleman: Bebeklerin; yanında ağlayan diğer bebeklerin seslerine ağladıkları, huzursuz oldukları; buna rağmen ağlayan bebeğin sıkıntısı giderildiğinde ise onun ağlama sesine ağlayan bebeğin rahatladığını yazıyor. Annesi ağladığında gözyaşı olmadığı halde kendi gözlerini silen bebeklerden örneklerini veriyor. Empati yeteneği zayıf olanların, canilik ve ırz düşmanlığı gibi davranışlarının daha çok olduğu yazılıyor. Karşısındakini anlamayanın, şiddet içeren davranışlara daha çok girdiği söyleniyor.
Bir deneyde Kafeste 7 maymun var. İçlerinden birine elektrik kabloları bağlıdır. Kafeste bir ince, birde kalın zincir var. Kalın zincire asıldıklarında daha çok, ince zincire asıldıklarında daha az yiyecek düşüyor. Fakat yiyecek için zincire her asıldıklarında elektrik kabloları bağlı maymuna elektrik veriliyor. Çok yiyecekli zincirde daha çok, az yiyecek getiren zincirde daha az elektrik veriliyor ve maymunun canı yanıyor. Bunun zincirlerle bağlantılı olduğunu anlayan maymunlar, kablo bağlı olan daha az acı çeksin diye, az yiyecek verdiren ama az elektrik verilip az acı çektiren zinciri tercih ediyorlar. İçlerinden biri ise günlerce aç kalıyor. Bir şey yemiyor. Canı yanan kendisi olmadığı halde, ama ötekinin acısını hissediyor. Acı çekmesin, canı yanmasın diye aç kalıyor. İster doğa de, ister tanrı; yanındakinin acısını hissetme yeteneği vermiş. Özde bu var. Yanındakine acı çektirme mutsuz etme, zulüm uygulama diye. Bu aynı zamanda kendine de yaptığındır diye.
Deneylerin gösterdiği, Eşlerin duygularının bulaşıcı olduğu aile terapileri bulguları, 6 aydan küçük bebeklerin bile bunu hissetmesi, varoluşun önemli bir değeridir. Bu olgular; bir insanın başkasının acısını alabileceğini, karşısındaki ya da yanındaki; mutlu, huzurlu olursa kendisinin de mutlu ve huzurlu olabileceğini gösteriyor. Barış içinde bir aradaki insanların daha mutlu olabileceğini gösteriyor.
Bir sistemin başlangıç verilerindeki küçük değişiklerinin büyük ve öngörülemez sonuçlar doğura bilmesine kelebek etkisi denir. Bu durum bir kelebeğin Dünya’nın bir yarısında kanat çırpması ile oluşacak esintinin, Dünyanın diğer yarısında suya hasret bir ağaca yağmur bulutları taşıyacak bir fırtınaya öncülük edebilmesi olarak ta belirtilebilir… Bir görüşmede KESK’li tutuklu M.Işık Şimdi süren müzakerelerle ilgili ‘kavgayı Fenikeliler başlattı. Kavganın başladığı yerde insanlık barışı örülebilir’ demişti Bu topraklarda örülecek bir barış ve kavgasızlık hali, kelebelek etkisi gibi Bu topraklardan Ortadoğu’ya Afrika’ya, oradan on binlerce yıl önce insanoğlu/kızının dünyaya yayıldığı gibi empatiyi, kavgasızlığı, barışı yayabilir.